Der kluge, alte Mann

In den alten Zeiten lebte ein alter Mann. Er stellte Fallen, um Vögel und Rebhühner zu fangen. Er verdiente seinen Unterhalt damit.

Der alte Mann stellte wieder mal eine Falle. Nach einer Weile war ein Vogel in die Falle gefangen. Als er den Vogel aus der Falle nehmen wollte, kam der Fuchs und schlug den alten Mann mit seinem Schwanz, so dass der Mann hinflog. Der Fuchs schnappte sich den Vogel und lief weg.

Am nächsten Tag fing der alte Mann ein Rebhuhn. Damit der Fuchs es nicht sehen sollte, grub er den Kopf des Rebhuhns ein. Ebenso das Blut in einer anderen Grube und den Darm in einer anderen. Kaum saß er, kam ein Riese.

Der Riese fragte den alten Mann was er da macht. Er antwortete, dass er sich ausruhen würde und versteckte das Rebhuhn. Er suchte nach einem Weg, wie er den Riesen loswerden könnte.

"Du bist aber sehr groß", sagte der Mann. "Es gibt keinen größeren und stärkeren als dich. Zeig mir deine Stärke indem du trampelst, so dass dein Darm heraus springt."

Er trampelte um seine Stärke zu zeigen. Der Riese trampelt wie verrückt, aber es passiert nichts. Er sagt dem alten Mann, dass er es mal versuchen soll. Der alte Mann trampelt auf dem Platz, wo er die Organe begraben hatte. Die Organe sprangen aus der Erde heraus. Der Riese war sprachlos und sagte:

"Du hattest nur Glück."

Der alte Mann antwortete:

"Wenn es so ist, versuch mal dann das Gehirn aus dem Boden zu trampeln."

Der Riese trampelte wieder, aber es geschah wieder nichts. Der alte Mann trampelte diesmal auf der Stelle, wo er das Gehirn begraben hatte. Und auch das Gehirn sprang heraus. Der Riese bekam Angst vor dem alten Mann. Er lud den alten Mann zu sich ein.

Er schlachtete eine Kuh für den Mann. Der Riese sagte zu dem Mann, dass er Wasser aus dem Fluss holen soll und er inzwischen das Fleisch kocht. Der Mann geht zum Fluss. Der Fuchs begegnet dem Mann. Er schlug wieder mit seinem Schwanz. Der alte Mann fiel hinunter, der Krug zerbrach. Der alte Mann ging ohne Wasser zurück. Der Riese fragte den Mann:

"Warum bist du ohne Wasser zurückgekommen?"

Um es den Riesen nicht merken zu lassen, sagte er: "Ich finde es erniedrigend, dass ich dir Wasser bringen muss. Die Leute am Fluss haben mich ausgelacht, dass ich dir Wasser bringen muss. Deshalb habe ich kein Wasser gebracht."

Der Riese sieht das ein, dass so ein starker Mann für ihn nicht Wasser holen kann. Er ging dann selbst Wasser holen. Am Abend essen sie das Fleisch.

Sie legen sich schlafen.

Der Riese dachte, dass er ihn töten solle, damit er wieder der mächtigste wird.

Der Riese wachte auf, nahm sein Schwert.

Der alte Mann war darauf vorbereitet, er tat in sein Bett ein dickes Holzstück.

Der Riese dachte im Dunkeln, dass er den alten Mann getötet hätte. Am Morgen wacht der alte Mann auf und der Riese war sprachlos.

Der alte Mann tat, als wüsste er von nichts und erzählte den Riesen, dass ihn in der Nacht Flöhe gebissen hätten. Der Riese dachte, dass sich sein Schwert für den alten Mann wie ein Flohbiss angefühlt hätte. Er bekam noch mehr Angst. Diesmal lädt der alte Mann den Riesen zu sich ein.

Der Riese geht hin. Der Mann zu seiner Frau:

"Tue den Kopf des Riesen, den ich letztens erledigt habe, in den Topf und wenn er nicht voll wird, nimm etwas von dem Riesen, der bei uns zu Hause ist."

Das alles bekam der Riese mit und dachte, dass sie sich wohl nur von so etwas ernähren und läuft von dort weg. Der alte Mann läuft hinterher. Der Riese begegnet dem Fuchs. Der Fuchs fragte ihn:

"Vor wem rennst du weg?"

Der Riese erzählte alles.

"Du brauchst keine Angst haben, ich kann ihn schon mit meinem Schwanz erledigen. Binde das Seil um meinen Hals und lass uns gehen", sagte der Fuchs.

Und so ging der Fuchs vor und der Riese hinterher. Der alte Mann sah die beiden. Der kluge, alte Mann sagte zum Fuchs:

"Du bist ein guter Freund, du hast für mich den Riesen gefangen."

"Du hast mich betrogen und willst mich an den alten Mann übergeben."

Der Riese schleppte den Fuchs mit sich und ohne auf sein jaulen zu hören, tötete er den Fuchs. Der Riese rannte weiter und hält vor einem Abgrund auf einen Felsen. Der alte Mann wirbelte wie verrückt Staub auf. Der Riese bekam noch mehr Angst. Er dachte, dass er jetzt den Felsen umwirft. Er bekam Angst und sagte, dass er es auf dieser Erde nicht einfach haben wird.

"Ich werde in den Himmel fliegen",

sagte der Riese und flog weg. Seitdem gibt es auf der Erde keinen Riesen mehr. Der kluge, alte Mann hatte es somit geschafft, den Fuchs und den Riesen zu besiegen. Der kluge, alte Mann und seine Frau lebten friedlich weiter.

Quelle: Übersetzung © Onur Özcanli, Schüler, 11 Jahre (!), Deutschland. Diese "Fleißaufgabe" der Übersetzung und Digitalisierung eines Schülers kann gar nicht hoch genug anerkannt werden! Danke für diese brilliante Zusendung!

Akilli ihtiyar

Eski zamanlarda tuzak kurup çil ve keklik avlayarak geçimini saglayan bir ihtiyar yasarmis. Bu ihtiyarin elinden baska da bir is gelmezmis.

Ihtiyar, yine bir gün. tenha, kuytu bir yere tuzak kurmus. Tuzaga bir çil kusu düsmüs. Ihtiyar, buna çok sevinmis. Kusu heyecanla, bir an önce tuzaktan kurtarayim derken, kurnaz kizil tilki, yavasça yanina yaklasmis. Bir kuyruk darbesiyle ihtiyari sirt üstü yere düsürmüs ve çili alip gitmis. Zavalli ihtiyar ise sadece hayiflanmis çili kaybettigine.

Ertesi gün, tuzaga birkaç keklik düsmüs. Tilkiden iyice huylanan ihtiyar, etrafi korku ve endiseyle kolaçan etmis. Fakat, hiçbir sey görememis. Buna ragmen tuzagina düsen keklikleri tedirgin bir sekilde almis. Sonra da hiçbir iz birakmamak için, kekliklerin basini ve kanini bir çukura, bagirsaklarini ise baska bir çukura gömmüs. Oldukça yorulan ihtiyar, oturup dinlenmek istemis. Oturur oturmaz tam önüne bir dev gelivermis:

- Eee ihtiyar, ne yapiyorsun bakalim, diye sormus. Ihtiyar, torbasindaki keklikleri saklamaga çalisarak:

- Ne yapacagim, çok yoruldum, dinleniyorum...
demis. Sonra da devden kurtulmak için bir çare düsünmeye baslamis. Hiçbir sey yokmus gibi bir tavir takinmis ve yapmacik bir saygiyla övmüs devi:

-Sen çok büyük ve güçlüsün; dünyada senden daha güçlü kimse yok. Su gücünü bir gösteriver! Tepin de bagirsaklarini disari çikar yerin!

Ihtiyarin övgüsüyle kendinden geçen dev, bütün gücüyle tepinmeye baslamis. Toz duman birbirine karismis; fakat bir türlü yerin bagirsaklari çikmamis... Iyice yorulmus olan dev, ihtiyara dönerek;

-Bir de sen tepin bakalim..." demis.

Ihtiyarin bekledigi de buymus zaten. Ayaga kalkmis, kekliklerin bagirsaklarini gömdügü yere gelmis ve tepinmeye baslamis. Daha ikinci tepinmede yerden bagirsaklar firlamis. Dev, buna hayret etmis. Ihtiyar, saskinliktan küçük dilini yutmak üzere olan deve:

-Yerin bagirsaklarini çikaramamis olabilirsin; bu, o kadar da önemli degil. Simdi tepinerek yerin beynini çikariver..." demis.

Dev, bütün gücünü toplayarak ayaklarini yere daha hizli vurmaya baslamis. Ancak, beyin filân çikmamis. Yine çaresizlik içinde ihtiyara dönmüs:

-Bir de sen dene bakalim..." demis.

Ihtiyar, kekliklerin basinin gömülü oldugu yere gitmis ve bir iki kez tepinmis. Tabiî kisa süre sonra, gömmüs oldugu baslar topraktan çikmis.

Dev, bunu da gördükten sonra ihtiyardan çekinmeye baslamis. Onun müthis bir güce sahip oldugunu düsünerek korkuyla karisik bir saygi duymus ona. Sonra onu, evine davet ederek saygisini göstermek istemis. Dev, yemek için kisir bir inek kesmis. Inegin derisini de tulum çikarmis. Bu is sirasinda oldukça yorulan dev, bir fiçiyi ve çikardigi tulumu göstererek:

-Ihtiyar, su kaplarla irmaktan su alip gelir misin, demis. "Ben de eti dograyayim; odun yarip ates yakayim."

Ihtiyar, yas sigir derisini zorla sürükleyerek irmaga inmis. Irmakta, daha evvelden çilini alip kaçan tilkiye rastlamis. Tilki, sigir derisini zorla sürükleyen ihtiyarla alay ederek biraz eglenmek istemis. Ona, daha önce yaptigi gibi bir kuyruk darbesi indirmis; zavallicik sirt üstü yere düsüvermis. Ihtiyarcik ayaga kalkinca, tilki, bir darbe daha indirip tekrar düsürmüs onu. Bir yandan da ihtiyarin kalkmak için gösterdigi gayrete ve toza topraga batmis hâline katila katila gülüyormus. Ihtiyar, tilkinin elinden zor kurtulmus. Tabi, devin yanina susuz dönmüs. Ihtiyarin eli bos döndügünü gören dev:

-Su nerede? diye sormus.

Durumu belli etmemek için her seyi önceden düsünen ihtiyar, hiç bozuntuya vermemis; çok ciddî bir tavirla söyle demis:

-Sana su getirmek agirima gitti. Irmagin karsi yakasindaki ahâli, 'Dalkavukluk etmek için devin suyunu tasiyor.' diye güldü. Bu yüzden ben de tulumunu vadide birakip geldim.

Dev, "Gerçekten de böyle güçlü, kahraman bir konugu suya göndermekle çok ayip ettim." diye düsünmüs ve ihtiyardan özür dileyerek suya kendisi gitmis. Biraz sonra agzina kadar suyla doldurdugu tulumu bogazindan tutarak getirmis.

Parçaladigi bütün sigir etini kazana salmis. Iri mese odunlarini bir yere biriktirerek ates yakmis. Eti bu sekilde, güzelce pisirmis ve degerli konugunun önüne koymus. Koyar koymaz da bir kenarindan somurarak yemege baslamis. Devin agzinin bir kenarindan pismis et giriyor, diger kenarindan kemikler çikiyormus. Göz açip kapayincaya kadar eti yalayip yutmus dev. Sonra et suyunu da bir damla birakmadan içip bitirmis.

Dev yatma zamani gelince, ihtiyara yumusak bir dösek sermis. Yastiga basi deger degmez, ihtiyar adamcagiz, horuldayarak uyumaya baslamis. Dev, adama dogru bakmis ve söyle düsünmüs: "Bu ihtiyar, çok güçlü biri. Sag kaldigi müddetçe bana gün göstermez. Uyurken öldüreyim de kurtulayim sundan..."

Gözünü kin bürüyen dev, yatagindan yavasça kalkmis. Duvarda asili duran ak kilicini almis. Devin bütün yaptiklarini ihtiyar görüyormus. Dev, karanlikta el yordamiyla yatagi ararken, ihtiyar hemen yerinden firlamis ve yataga iri bir odun yerlestirmis. Gözünü kin bürüyen, hiçbir seyi görmezmis. Dev, yataktaki odunu sagli sollu kiliç darbeleriyle parça parça etmis. "Artik, dünyada benden güçlü kimse kalmadi." diye düsünerek içi rahatlamis. Bundan sonra dösegine girip yatmis ve rahat bir uykuya dalmis. Bu arada ihtiyar da yatagina gelerek yatmis.

Sabahleyin, ihtiyarin yataktan kalktigini gören devin, saskinliktan gözleri yuvalarindan firlamis.

-Evinde çok pire varmis." demis ihtiyar, hiçbir seyden haberi yokmus gibi. "Sabaha kadar isirarak uyutmadilar beni. Özellikle ilk isirista canim fena yandi...

"Benim kilicim, demek buna pire isirmasi gibi gelmis." diye düsünen devin korkudan eli ayagi birbirine dolasmis. Fakat, bir sey diyememis ihtiyara.

Evden ayrilirken ihtiyar da devi misafirlige çagirmis. Dev de ihtiyarin evine gelmis. Bas köseye geçerek kurulmus. Disari çikan ihtiyar, hanimina:

-Kazani suyla doldur, sonra, 'Ne pisireyim?' diye sor, diye tembihlemis. Hanimi kazani agzina kadar suyla doldurmus ve:

-"Simdi bunun içine ne salayim?" diye sormus. Bu sefer ihtiyar:

-Geçen gün kestigim devin basini sal da pisir! O az gelirse sonraki devin dös (karin boslugu) etinden de kat! Kazan yine de dolmazsa evde oturan devin but etinden de biraz ekleriz, diye cevap vermis.

Adam ile haniminin konusmasina kulak misafiri olan dev, "Bunlar, dev yemeyi âdet hâline getirmisler. Bu sekilde nicelerini öldürdükleri anlasiliyor. Beni de aldatarak bunun için getirdi demek..." diye düsünmüs. Sonra, hemen yerinden firlamis ve kosar adim çikmis kapidan.

Ihtiyar:

-Dur, ey misafir, diye bagirarak arkasindan kosmaya baslamis. Dev, ardina bile bakmamis.

Can havliyle segirten dev, yolda kurnaz tilkiye rastlamis.

-Ey dev hazretleri, ne oldu sana böyle, diye sormus tilki.

-Aman, hiç sorma, bir ihtiyar beni öldürmek için arkamdan geliyor...

-Ya, demek öyle!.." demis tilki arsiz arsiz gülerek. "O ihtiyardan mi korkuyorsun? Ben onu kuyruk darbesiyle sirt üstü düsürürüm. Dur, sakin ol. Simdi gidip senin gözünün önünde gününü göstereyim ihtiyara! Haydi, yürü bakalim!

Dev, gitmek istememis:

-Vazgeçelim. Neme lâzim, belâdan uzak duralim!.. Bu sefer tilki daha da efelenmis:

-Öyle ise elindeki ipi boynuma bagla ve yedek-leyerek götür beni. Ben önüne düsüp yürüyeyim.

Dev, elindeki ipi tilkinin boynuna baglamis. Böylece tilki önde, dev onun arkasinda yürümeye baslamislar. Kendisine dogru gelmekte olan dev ile tilkiyi gören ihtiyar:

-Çok yasa tilki dostum, diyerek memnuniyetini ve minnettarligini ifade etmis. "Binlerce tesekkür sana! Bu devi, biraz önce dalginlikla elimden kaçirmistim. Simdi sen yakalamissin! Dostluk dedigin böyle olur!

Ihtiyar, deve dogru yönelmis. Bu sirada dev:

-Ey kurnaz, beni aldatip dostuna teslim etmekti demek niyetin!., diyerek geri dönmüs ve tilkiyi sürük-leye sürükleye kaçmaya baslamis. Tilkinin aglayip inlemesine de kulak asmamis. Bu sekilde biraz yol aldiktan sonra, tepesine bir yumruk indirmis ve oracikta cezasini vermis tilkinin.

Ihtiyarin sözlerinden sonra korkusu bir kat daha artan dev, önüne ardina bakmadan kosmaya devam etmis; dagin tepesinden asmis. Bir yarin basindaki tasin üstünde almis nefesi. Ihtiyar, yine bir akillilik etmis ve tasin dibindeki topragi tozutarak kazar gibi yapmis. Topragi saga sola saçarak tozu dumana katmis ortaligi. Dev, bunu görünce, "Simdi de tasi devirip beni yakalamaya çalisiyor." diye düsünmüs. Sonra da ihtiyardan kurtulmak için, "Yeryüzünde yasayamam artik, göklere uçayim." demis ve uçup gitmis. Iste, o günden sonra devler, bir daha yeryüzüne ugramamislar.

Akilli ihtiyar, kendisini devamli rahatsiz eden tilki ile devden iste böyle kurtulmus. Bundan sonra, rahat ve sakin bir hayat geçirmis.


Quelle:Tilki Ile Keklik, Türkiye Türkçesine Kazandiran, Kazak Masallari, Asur Özdemir, Istanbul 2003, S. 7ff.